İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ
"İnsanı Anlamak"
9 Kasım 2019 Cumartesi, Saat:14.00 İLESAM Genel Merkezi Salonu
Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Cumartesi toplantılarından biri daha 9 Kasım 2019 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi. İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz'ün yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu'nun "İnsanı Anlamak" konusunu anlatması ile devam etti.
Sayın Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu'na konuşma metnini bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor ve metni sizlere aynen aktarıyoruz
İNSAN NEDİR? VEYA İNSANI ANLAMAK
İnsan
Felsefe, biyoloji, fizik antropoloji ve bütün sosyal bilimlerin konusu, insan olmasına rağmen en az bilinen, yine insan hakkındaki bilgilerdir.
Aristo’ya göre insan düşünen hayvandır. Oysa düşünmeyen hayvanlar, aç değillerse ve yaşamsal bir tehlike içinde bulunmuyorlarsa diğer canlılara pek zarar vermezler. Halbuki insan, kötülük düşünürse; doğaya, diğer canlılara ve insanlara korkunç zararlar verebilir. Örneğin 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra bu ülkede 1,5 milyondan fazla insan öldürülmüş ve yüzbinlerce kadınının ırzına geçilmiştir.
Anthony Robbins, İçindeki Devi Uyandır adlı kitabında, “her insanın içinde bir dev bulunduğu” nu yazar. Nitekim insan, geliştirdiği nükleer silahlarla bütün yaşamı yok edebilir. Oysa yok etme Tanrı’ya özgüdür. Demek ki insan, bir taraftan Tanrısal bir güce sahip iken öte yandan son derece zayıf bir yaratıktır. Spinoza, insanın zayıflığını şöyle ifade etmiştir: “O kadar aciz bir varlığım ki, beynimdeki bir kılcal damarın kapanması ile yaşamım son bulur.”
Spinoza’nın bu savını, Edison şu düşünceleri ile destekler: “İnsan elinden hiçbir şey gelmeyen aciz bir varlıktır. İnsan ancak bir parça konuşabilen, biraz düşünebilen bir yaratıktır. İyi düşünebilse büyüklük duygusuna ve gurura kapılmaz aksine ne kadar boş olduğunun farkına varır.
ABD’li şirket yöneticisi James Edgett(1993)’e göre başlıca aşağıdaki şekillerde olmak üzere yüzlerce insan tipi vardır.
1- Devamlı konuşup dinlemeyenler
2- En çok ihtiyacınız olduğunda kaybolanlar
3- İşi, sürekli ileri tarihe atanlar
4- Her sözü üstüne alanlar
5- Hastalık hastaları
6- Büyüklenenler
Ayrıca insanlar, zekâ bakımından üstün, normal ve normalin altında olmak üzere üç gruba ayrılır. Üstün zekâlıların daha ileri düzeydekilerine dâhiler de diyebiliriz. Bilim ve teknolojiyi geliştiren ve uygarlığı yaratanlar; aşağıda küçük seçkin grup olarak nitelendirilen üstün zekâlı ve dahi olan insanlardır.
Bununla ilgili olarak Columbia Üniversitesi Rektörü Nicholas Murrey Butler, öğrencilere yaptığı konuşmada şunları söylemiştir(Alıcı, 2004):
Dünyada üç grup insan vardır
Sheldon’a göre insan, beden, beyin, duygu ve irade olmak üzere dört bölümden oluşur. İnsan yeteneklerini, kendisine güven duygusunu, dayanma gücünü ve hareket yeteneğini geliştirmelidir(Gasson, 1975).
Sheldon’un beyinden kastettiği, insanın aklını kullanmasıdır. Toplumda huzurun sağlanması ve mutlu yaşayabilmek için insanların akla-mantığa göre davranması gerekir. Oysa Kur’an(Maide:103)’da insanların çoğunluğunun, aklını kullanmadığına dikkat çekilir. Bu sebeple Kur’an’daki on ayetten biri, akıl ve düşünme ile ilgilidir.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na göre “Türk insanı, akıl ve gönül dengesini kurmalıdır.” Gönül, insanın duygusal tarafını oluşturur. Eğer akıl ağır basar, duygular ihmal edilirse insanın makineden bir farkı kalmaz. Öte yandan akıl zayıf kalır, duygular üstün olursa; kişisel ilişkilerde olduğu kadar toplumsal yaşamda da denge bozulur. Böylece yapılan işler, akla-mantığa, bilime, ahlaka, hukuka aykırı olur ve adalet yoldan sapar.
Bu sebeple olgun bir insanın, akıl ve duygu dengesini kurması beklenir. Fakat insan, duygusal tarafı ağır basan bir varlıktır. Nitekim ABD’de yapılan bir araştırmada, insan davranışlarının sadece % 6’sı akla mantığa uygun çıkmıştır. Sonuç olarak, insanların çoğunlukla akıl-mantık yerine sevme ve kızma gibi duygularla hareket ettikleri söylenebilir.
Karma Hint Felsefesi ise insanın; düşüncesiz, tutarsız ve kendisine yapılan iyilikleri kısa sürede unutan nankör bir varlık olduğunu, dile getirir(Pekin, 2003).
Siyaset sosyolojinin kurucularından birisi olan İtalyan bilim adamı Machiavelli’ye göre insan; bencil, açgözlü, nankör, dönek, art niyetli, ikiyüzlüdür. İyi yönetimde insan, bu kötü niteliklerini kapatarak iyileşir. Fakat iyi görünen bu niteliklerinin altında kötü yanı saklıdır
Kur’an ise insanların çoğunluğunun; aceleci, gafil, yalancı, inançsız, doğruluktan hoşlanmayan, şükürsüz, akılsız, olduğunu belirtir.
Buna paralel olarak İngiliz şairi William Shakespeare göre ise insanların çoğunluğu; sorumluluk getireceği için düşünmekten, kaybetmekten korktuğu için sevmekten, eleştirilmekten çekindiği için konuşmaktan, gençliğin değerini bilmediği için yaşlanmaktan, dünyaya iyi bir şeyler veremediği için unutulmaktan aslında yaşamayı bilmediği için ölmekten korkarlar.
Bir başka açıdan insan, deyim yerindeyse, melekle şeytan arasında bir yerde bulunur. Yani iyilik-kötülük potansiyellerini, yapısında birlikte taşır. Nitekim Alman şairi Lessing, “Erdemlerimizin arkasında ne kadar çok günahlarımız vardır” demiştir. Bu söze şu da ilave edilebilir: “Günahlarımızın arkasında ne kadar çok erdemlerimiz vardır”(Foerster, 1954). Nitekim Mevlana da insanın, Firavun ile Musa arasında gidip geldiğini söyler.
Aslında her insanda, doğruluk-yanlışlık, iyilik-kötülük, akıllılık-delilik, aşk-nefret gibi insanlığın bütün halleri bulunabilir. Bu sebeple en akıllı-mantıklı ve ahlaklı bildiğimiz insanlar bile zaman zaman aptalca, akıldışı, ahlak dışı ve acımasız davranışlarda bulunabilirler. Fakat bu hataları yapanların bunlardan gerekli dersleri alarak tekrarlamamaları gerekir.
Bir insanın kendisini tanıyabilmesi çok zordur. Çünkü insan, kendisine karşı nesnel olamaz. Başka insanları da tanıyabilmek o kadar kolay değildir. Çünkü insanların çoğunluğu, yüzlerinde birer maske taşır. Bu sebeple onların bir gerçek yüzleri bir de dışarıya gösterdikleri yüzleri vardır. Dışarıya gösterdikleri gerçek değil olması gereken yüzleridir.
Eskilere göre insanlar, gerçek yüzlerini başka bir söyleyişle kişiliklerini üç durumda ortaya koyarlar:
1- Herhangi bir makama geldiklerinde
2- Evlendiklerinde
3- Kendileri ile birlikte bir geziye çıkıldığında
İnsan, bu kadar karmaşık ve anlaşılmaz bir varlık olduğuna göre onunla nasıl sağlıklı ilişki ve iletişim kurulabilir? Bunun üzerinde çok ciddi düşünülmesi gerekir. İnsan ilişkilerine, bütün bunlar bilinerek başlanırsa; insan davranışlarını anlama ve yorumlamada zorluk çekilmez. Aksi halde hayallerin yıkılması kaçınılmazdır.
Her insan biriciktir ve diğer insanlarda bulunmayan nitelik ve yeteneklere sahiptir. Bununla birlikte yine de insanların bazı ortak özellikleri vardır.
Soru sorma, insanın doğasında vardır. Nitekim küçük çocukların yetişkinlere bıktırıcı sorular sorduklarına tanık oluruz. Fakat baskıcı bir toplumda, bir süre sonra, bu özellik nerede ise yok olur. Oysa her işi, daha kaliteli yapabilmek için mutlaka başkalarının bilgi, görgü ve deneyimlerinden yararlanmak gerekir. Bu ise ancak soru sormakla mümkün olabilir.
Ayrıca hem bilim ve teknolojinin gelişmesi hem de insanların kendilerini geliştirebilmeleri için eleştiriye ihtiyaç vardır. Nitekim Prof. Casson(2005), “eleştiri; zayıf kişilerin, güçlülere ödedikleri bir vergidir”, demiştir. Nitekim zekanın tanımlarından biri de “kişinin kendi kendisini eleştirebilmesidir.” Oysa Türkiye’de insanların büyük bir kısmı, eleştiriden rahatsız olur. Halbuki bilim, bir anlamda eleştiri demektir. Örneğin üniversitedeki doktora sınavlarında, adayın çalışmaları, 5 kişilik jüri tarafından eleştirilir.
Bazı insanlar, kendi düşünce ve bilgilerinin doğruluğundan şüphe etmedikleri için hata yaptıklarını kabul etmezler. Bu tip insanların değişme şansı son derece zayıftır. Hatta bunlar arasında hiç değişmedikleri için övünenler bile vardır. Böyle insanlarla sağlıklı bir ilişki ve iletişimin kurulabilir mi? Oysa her insan hata yapabilir, asıl olan bundan ders almak ve bir daha yinelememektir.
Kişi, sürekli ciddi işlerle uğraşır; gülmeye, eğlenmeye ve oynamaya vakit ayırmazsa ruh sağlığı bozulabilir. İçimizdeki çocuğu öldürmemek gerekir. İnsan, ancak resim, müzik ve spor yaparak, yazı yazarak, tiyatroya giderek, oyun oynayarak boşalabilir. Nitekim Prof. Dr. Zafer Gençaydın, 8 Nisan 2013 tarihinde CKM’de yaptığı konuşmada “Sanat özgürlüktür ve içimizdeki deliyi serbest bırakmaktır” demiştir. Ayrıca her insanın, ruh sağlığı düzgün yetişkin bir birey olabilmesi için çocukluğunda mutlaka oyun oynaması gerekir.
İncil’de, vizyonun olmadığı yerde insanlar ölür, anlamında bir ayet vardır. Bazı insanların gelecekle ilgili istek ve beklentileri yoktur. Hangi yaşta olursa olsun bu tip insanlar, ruhsal yönden yaşlanmışlardır. Oysa hayalleri ve gelecekle ilgili ümitleri ve beklentileri olan insanlar, biyolojik olarak yaşlansalar da psikolojik olarak daima genç kalırlar.
Her insanda, diğer insanlarda bulunmayan üstün bir nitelik vardır. Eğitimin amacı, bunu ortaya çıkararak en üst sınıra ulaştırmaktır. Bu gerçekleşirse her bireyden bütün insanlık faydalanabilir. Nitekim Edison, “hepimiz yapabileceğimiz her şeyi yapsaydık, şaşkınlıktan aklımız başımızdan giderdi” demiştir.
Çünkü insanın sinir sistemi, bireysellik ve benzersizlik örneğidir ve her insanın beyni farklıdır. Yeryüzünde beyinleri birbirlerinin aynısı olan iki insan yoktur. Bunun gibi insanların ruhsal yapıları da farklıdır. Herkes, her şeyi yapamaz fakat her insanın farklı yetenekleri vardır. Kısıtlayıcılar ortadan kalkarsa kişi, gerçek potansiyelini ortaya çıkarır(Pesesckian, 2007).
Bu konuda Amerikan yazarı Anthony Robbins, Sınırsız Güç adlı kitabında şu düşüncelere yer verir: “Dünyada her şeyi, yeterli inandırıcılıkla, kendinizi vererek isterseniz elde edebilirsiniz. Bazı şeylerin kazanılması fazla inanç ve enerji gerektirir. Çok çalışarak onlara da ulaşabilirsiniz. Ne isterseniz yaşam size onu verecektir. Her inanç, büyük bir güce sahiptir. Başarıya inanırsanız başarılı, başarısızlığa inanırsanız başarısız olursunuz.”
Henry Kaiser düşünce ve sanayi üretiminde şu 5 kuralı önerir(Peale, 200):
Toplum
Toplum, insan vücutlarının yan yana gelmesinden değil, insan ilişkileri ve örgütlerden oluşur. Sosyal ilişkiler ve örgütlerin olmadığı yerde belli bir insan yığını vardır. Bunlar birbiriyle ilişkiye geçtiği takdirde orada toplumdan söz edilebilir. Bu sebeple toplum, değişen bir sosyal ilişkiler ve örgütler ağıdır.
İnsan, bir aile içinde dünyaya gelir; büyüdükçe gruplar ve örgütler içine girip kişiliğini kazanarak toplumsal görevlerini yerine getirir ve yine bir aile içinde ölür
İnsan ilişkilerini, iki şekilde ele alabiliriz.
Birincisi, bir insanla bir insanın ilişkileri, fertle grubun, grupla grubun, kurumla kurumun ve uluslarla ulusların ilişkileridir.
İkincisi ise bir araya gelen insanlar, ya dostça ilişkiler kurarak, uyum içinde, işbirliği yaparlar ya da birbirleriyle karşıtşarak mücadele ederler. Örneğin aynı veya farklı cinsten iki kişi, ilişki kurduklarında arkadaş olabilir veya iki karşıt cins, birbirleriyle anlaşarak evlenebilir ya da anlaşmazlığa düşer, kavga edebilir, gruplar birbirleriyle çatışabilir veya milletler birbirleriyle savaşabilirler.
Ayrıca toplumsal yaşam, bir tiyatro sahnesini andırdığı için her insana bir takım roller yüklenmekte ve bunların yerine getirilmesi beklenmektedir. Örneğin sosyal aktörler, analık-babalık, oğulluk-kızlık, gelinlik-damatlık, amirlik-memurluk vb. rolleri oynamak zorunda oldukları için zaman zaman rol çatışmaları da yaşanır.
Başkaları ile iyi geçinen ve geçinemeyen insanlar vardır. Bazı kişiler, rollerini yerine getirirken bazıları bunu yeterince başaramazlar. Uyumlu-uyumsuz, saldırgan bireyler olduğu gibi toplumlar ve hatta uluslara tanık olunabilir. Başkaları ile iyi geçinmek öğrenilebilir.
İnsan ilişkilerinde pek çok sorun yaşanmakla birlikte önemli görülen dördü üzerinde kısaca durulacaktır. Çünkü bunlar, insanları rahatsız edip iletişimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu konuda Robin Sharma(2006(a)), şunları yazar: “Herkesin sizin gibi düşündüğü, göründüğü ve davrandığı bir dünya sıkıcı bir yere dönüşür. Oysa daha mutlu, daha huzurlu bir yaşam için, toplum zenginliğinin, farklılıklardan kaynaklandığını unutmayın. İlişkileri, toplumları ve ülkeleri güzelleştiren, ortak noktalar değil farklılıklardır. Bunları değiştirmek yerine saygı duymalıyız. Başkalarını değiştirmeden önce kendinizi değiştirin.”
Fakat psikiyatri uzmanı Prof. Dr. M. Kerem Doksat’a göre, Türkiye’de son 20 yılda sonradan görme, tefekkürden(akıl yürütme) yoksun, marka merakı içinde boğulmuş, edebiyattan, müzikten, tarihten ve genel kültürden uzak, kısacası cüzdanı şişkin fakat kafası boş ve pek de pişkin bir gençlik yetişmiştir. Bunların artması, gruplar arasındaki ötekileştirmeyi, hasedi, düşmanlığı körüklenmekten başka hiçbir işe yaramaz(Oksay, 24.5.2013). Bu durum, insanlar arasındaki sağlıklı ilişki kurulmasını engeller. Ayrıca Türkiye’nin güvenliği için en büyük tehlike; toplumun, birbiriyle çatışacak düşman gruplara ayrılmasıdır.
Bunun için Türkiye’de Düşünen, eleştiren, araştıran, sorgulayan, tartışan, yorumlayan ve yaratıcı düşüncelerini ortaya koyan ve kendisi gibi düşünmeyenleri saygı ile dinleyebilen ve onlara kızmadan karşıt düşüncelerini ifade edebilen insanlar yetiştirmemiz gerekir.
Gelişmiş ve gerçek anlamda demokratik bir ülke olabilmek için kişilik sahibi, kendisine ait özgün görüşleri olan ve bunları korkusuzca ifade edebilen ve gerektiğinde tavır koyabilen aydın insanlara ihtiyaç vardır. Kısacası çeşitli örgütler tarafından denetlenip yönlendirilen robot insan yerine kişilik sahibi, bütün insanları ve ülkesini seven bireyler yetiştirmeliyiz
3- İnsan ilişkilerinde bir diğer sorun ise insanların birbirlerine yalan söylemeleri ve birbirlerini aldatmalarıdır. ABD eski başkanlarından Abraham Lincoln’un dediği gibi “bir takım insanları bir zaman için aldatabilirsiniz. Fakat bütün insanları sonsuza dek aldatamazsınız. Çünkü her insanı gözetleyen çok keskin gözler vardır.”
Nitekim İngilizcede centilmen diye bir söz vardır. Bunun anlamı, bir erkeğin karşısındaki kadına, onun kendisinden farklı bir cins olduğunu hissettirmeden bakmasıdır(Casson, 1975).
Kadına, bir insan olarak değil de cinsel nesne olarak bakmanın marazlı görünümü, son yıllarda kadın cinayetlerinin artmasıdır. Oysa Kur’an(Maide:32)’a göre, suçsuz bir insanı öldürmek; bütün insanları öldürmek gibidir. Fakat Türkiye gibi halkın çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, son yıllarda kadın cinayetlerinin % 1400 artmış olması; üzücü olduğu kadar düşündürücüdür. Bu sorunun çözebilmesi için gereken önlemler, acilen alınmalıdır.
Sonuç olarak insan ilişkileri, bilimle sanatın bir sentezi olmalıdır. Yani bir taraftan akla-mantığa ve bilime uygunluk öte yandan zarafet, incelik ve güzellik içermelidir (Bilen, ?).
İlkçağlardan beri bütün dinler ve bazı filozoflar, insanın mutluluğu üzerinde durmuşlardır. İnsan, neden mutsuz olur? Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Örneğin bedensel ve ruhsal hastalıklar; bireyin ailesi, dostları ve iş arkadaşları ile olan ilişkilerinin sağlıklı olmaması; fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamaması; çatışma yüzünden kendini güvende hissetmemesi gibi şeyler mutsuzluklara yol açabilir.
Abraham Maslow insan ihtiyaçlarının beş basamak şeklinde sınıflandırmıştır:
Bireyin kendisini gerçekleştirebilmesi için ruh sağlığının yerinde olması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’(WHO)ne göre ruh sağlığı, kişinin kendisiyle uyum içinde olmasıdır. Freud’e göre sevmek ve çalışmaktır(Ankay, 1998).
Kesin bir ölçü olmamakla birlikte iyi bir ruh sağlığının genel nitelikleri şunlardır: Gerçekçi bir algılama ve mücadele gücü, kendisini olduğu gibi kabul etme, güvenlik duygusu, alma ile verme arasında denge kurabilme, yanılgılarını yinelememe, sevgi ve saldırganlık duygularını olumlu alanlara yöneltmedir(Ankay, 1998).
Bireyin, kendini gerçekleştirebilmesi ve diğer insanlarla sağlıklı ilişki ve iletişim kurabilmesi için en başta açlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi gerekir. Bu ancak bir iş-güç sahibi olmakla mümkündür. İş ise ülkenin ekonomik durumu ile yakından ilgilidir.
Türkiye’de okullarda, gençlere daha çok, teorik ve işe yaramaz bilgiler yükleniyor. Fakat onlara hayatta nasıl başarılı olup mutlu bir hayat yaşayacakları öğretilmiyor. Okullarda gençlere neler öğretilmelidir?
Louise Hay(2010)’a göre şunları öğretmeliyiz:
Daha çok öğrendikçe ve bunları daha çok uyguladıkça kişi kendisini daha iyi hisseder ve daha çok doyuma ulaşır(Hay, 2010).
Amerikan iş dünyasında 50 yıl yöneticilik yapan James D. Edgett(1993)’e göre kendini geliştirmek ve yükselmek isteyenler şu konuları öğrenmelidirler:
Herbert N. Casson(1975)’a göre başarı ve mutluluk birbirinden ayrılamaz. Çünkü başarı olmazsa mutluluk, sağlam bir temele dayanamaz. Ayrıca mutluluk olmadığı takdirde başarının hiçbir anlamı yoktur.
ABD’li filozof Ralph Waldo Emerson’a göre başarı; çok sevebilmek ve sık sık gülebilmektir. Ayrıca dürüst eleştirmenlerin onayını almak; sahte dostların arkadan vurmalarına dayanabilmektir. Herkesteki en iyiyi bulmaktır. Karşılık beklemeden kendiliğinden verebilmektir. Arkada ister sağlıklı bir çocuk; ister kurtarılmış bir ruh; ister yeşil bir bahçe; ister iyileştirilmiş bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır.
Sayın Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu'a katılımlarından dolayı İLESAM Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nurullah Çetin tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.
Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan şiir dinletisi İLESAM Üyesi Necati Özdenkoş tarafından gerçekleştirildi.
Hanifi Işık,Durak Turan Düz, Ahmet Yılmaz, Elif Yavaş, Nur Ersen, Sibel Unur Özdemir, Necati Özdenkoş, Niyazi Bali, Salih Türkyılmaz, İbrahim Bekler, Emine Aslandoğdu, Hüsnü Ekizceli, Halil Yazanel, Ahmet Dulkadiroğlu, Ali Kemal Parıldar, Cemalettin Gündoğan, Kadir Ayaz, Seyfettin Çoban, Orhan Çınar, Hanlar Koca, Sadık Kılıç, Melih Baran, Hamdi Ulusoy, Kemal Arslan, Hayrettin Gültekin, Süleyman Altunbaş, Mahir Ünat, Bahri Sönmez, Gülay Akşen, Uğur Bulut, Bayram Yelen, Ezberi, Yıldız Ersöz, Salih Taşkın,Necati Aslan, ve Nevzat Taşkıran'da etkinliğe katılan isimler arasındaydı.
TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ İLESAM GENEL MERKEZİ Adres: İzmir 1. Cadde No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA Tel: 0312 419 49 38 / Fax: 0312 419 49 39 Web: www.ilesam.org.tr E- Posta : ilesam@ilesam.org.tr