İLESAM CUMARTESİ SOHBETLERİ VE ŞİİR DİNLETİSİ 

        
 "Bozkırın Büyük Düşünürü Abay"

14 Aralık 2019 Cumartesi, Saat:14.00 

İLESAM Genel Merkezi Salonu

 






Edebiyatın, sanatın, kültürün ve aktüel konuların konuşulduğu, şiirlerin okunduğu etkinliklerine devam eden Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Cumartesi toplantılarından biri daha 14 Aralık 2019 tarihinde İLESAM Kültür Evinde gerçekleştirildi.
İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz'ün yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan program, Dr. Dinmuhammed Ametbek'in "Bozkırın Büyük Düşünürü Abay"konusunu anlatması ile devam etti.

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar ve iç mekan


Sayın Dr. Dinmuhammed Ametbek'e konuşma metnini bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor ve metni sizlere aktarıyoruz.


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, iç mekan


Ulu Bozkırın Büyük Düşünürü Abay

Abay (İbrahim) Kunanbayoğlu 19. yüzyılın ikinci yarısında Kazak bozkırlarında yaşamış büyük düşünürdür. Tam olarak 1945-1904 yıllar arasında yaşamıştır. Abay’ı tanımayan, bilmeyen Kazak yoktur. Kazak kimliği ve kültürünü araştıranlar da mutlaka Abay’ı bilirler. Abay’ın bu denli tanınır olmasının arkasında birkaç etken vardır. Bu etkenleri tahlil ettiğimizde Abay’ın Kazak toplumu ve belki de Türk Dünyası için önemi de anlaşılmış olacaktır.

Geleneksellik Ve Modernlik Arasında Kazak Toplumu

Genel olarak, topluma yol gösteren büyük düşünürlerin o toplumun ayak uydurmaya zorlandığı değişim ve bunalım dönemlerinden ortaya çıktığı hatırda tutulmalıdır. Örneğin bugün Batı medeniyetinin klasikleri olarak bilinen Volter, Kant, Hobbes gibi düşünürler, Avrupa toplumunun hızlı bir şekilde endüstrileşme döneminde ortaya çıkan düşünürlerdir. Bu sürecin siyasal ayağını dikkate alacak olursak, Marks ve Engels de toplumda yaşanan sorunlara cevap arayan insanlardır. Modernleşme sürecini Büyük Petro’nun reformlarıyla yaşayan Rusya toplumu da bu dönemde düşünce anlamında çok meyve vermiştir. Tolstoy, Puşkin ve Dostoyevskiler Rusya toplumunda yaşanan bunalımın doğurduğu düşünürlerdir.

Avrasya’nın tam merkezinde büyük bozkırlarda yaşayan Kazak toplumu da 19. yüzyılda büyük buhranlar yaşadı. 1731 yılında başlayan Çarlık Rusya’nın işgali 1822 yılında Kazak Hanlığının yok edilmesine götürdü. Kazak toprakları artık “Töre” adı verilen Cengiz torunlarından seçilen hanlar tarafından değil, Çar tarafından doğrudan tayın edilen valiler tarafından yönetilecekti. Diğer bir ifadeyle, büyük bozkırlarda yüzyıllardır belki de bin yıllardır devam eden devlet anlayışı yok edilmiştir.

Bu duruma Törelerin ve onları destekleyen Kazak toplumunun tepkisi iki şekilde olmuştur. Birinci grup, Çar’ın otoritesini kabul etmeyi ve yeni duruma ayak uydurmayı tercih etmiştir. İkinci grup ise sonuna kadar savaşmayı ve bağımsızlığı savunmayı desteklemiştir. Birinci tercihi yapan Törelere yönelik Rusya’nın özel politikası vardı. Çar’ın iktidarını tanıyan ve ona hizmet etmeyi kabul eden ileri gelenlere Çar mevki ve makam vermekte ve kendi eliti içine almaktadır. Bugün Rus eliti ve aydını olarak bildiğimiz insanların büyük çoğunluğu Çar’ın iktidarını kabul eden Türk beylerinin yani Tatarların, Nogayların, Başkurtların ve Kazakların torunlarıdır. İkinci tercihi seçenler Çar’ın boyunduruğu altından yaşamaktansa savaş alanlarından özgürce ölmeyi tercih edenlerdir. Çar’ın iktidarını tanımayıp ona başkaldıran bu kesim Rusya’nın Avrupa’dan öğrendiği modern silahlara karşı durmak zorundaydılar. Geleneksel süvari, kılıç, mızrak ve kalkanın modern top ve tüfeğe karşı savaşı yaşanmaktaydı.

Kazak toplumunda yaşanan bu bölünmeyi 18. yüzyılda yaşayan Kazakların en son büyük hanı Abılay Hanın torunları örneğinde açıklayabiliriz. Abılayhan’ın Vali ve Kasım adından iki oğlu vardı. Vali’nin torunları Çarlık Rusya’nın iktidarını kabul etti ve yeni düzende eski itibarlı konumlarını korudular. Vali’nin torunu olan Çokan Valihanov Rus ordusunda subay olarak hizmet etti ve genç yaşında ölmesine rağmen bilim adamı olarak arkasında bol miras bıraktı. Bugün bozkırdaki Türklerin kültürü, İslam anlayışı ve gelenekleri ile ilgili bilgileri Valihanov’tan öğrenmekteyiz. Kasım’ın torunları ise bağımsızlık için savaşmayı seçtiler ve Kasım’ın torunu Kenesarı’nın 1837 yılında başlattığı savaş on yıl sürdü. Kazakların en son hanı olarak bilinen Kenesarı Han’ın mezarı nerede bulunduğu meçhul olması bir yana Çar’a hediye olarak gönderilen ve Sovyet döneminde Petersburg’daki Müzede sergilenen kafatası henüz Kazakistan’a geri verilmiş değildir.

Abay’ın çocukluğu bu isyanlar dönemine rast gelmektedir. Abay’ın babası Kunanbay Kenesarı Han’ın isyanını desteklememiştir. Onun bu tutumunun sebebi ayrı bir konudur. Ancak burada Abay’ın Kazak toplumundan yaşanan çalkantıların farkında olarak büyüdüğünü söyleyebiliriz. Eğitimini önce Karkaralı ilindeki Şıngıs dağının Kaskabulak yaylasındaki (şimdiki Doğu Kazakistan ili Abay ilçesi Karavıl köyü) köyünde başlayan Abay, daha sonra 13 yaşına kadar klasik medrese eğitimini almıştır. Burada Nizâmî, Ali Şîr Nevâî, Fuzûlî, Sa‘dî-yi Şîrâzî ve Hâfız-ı Şîrâzî gibi doğu şairleri ile tanışmıştır. Aynı dönemde Rus dilini de öğrenen Abay Puşkin, Krılov ve Lermontov gibi Rus şairlerini de okumaya başlamıştır. Bu arayış Abay’ın Rus edebiyatı üzerinden Avrupa medeniyetini tanımasına sebep olmuş ve bu durumu “Doğu’m Batı’ya dönüştü” sözü ile ifade etmiştir.

Bugün gelinen aşamada Abay her ne kadar şair olarak bilinse de aslında o Kazak halkının 19. yüzyıldaki geleneksellik ile modernlik arasındaki çıkmazına çare arayan büyük düşünürdür. Onun yaşadığı ortam konargöçer geleneklerini sürdüren toplumdu. Ancak, Abay bu durumun böyle devam edemeyeceğinin ve diğer toplulukların hızlı bir şekilde gelişmekte olduğunun farkındaydı. Onun için o şiirlerinde ve “Kara Sözler” adı verdiği yazılarında Kazakları eğitime, ilme ve öğrenmeye davet etmektedir. Daha da önemlisi, Abay Kazaklara kendilerini sorgulamayı öğretmektedir. Kazakları Abay kadar eleştiren ne önce ne de sonra hiçbir yazar olmamıştır.

Abay’dan önce “jıraw/ozan” adı verilen bozkır şair ozanlarına bakıldığında onların kendilerini “dünyanın efendisi” olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Destanlar, atasözleri, deyimlerle ifade edilen bu görüşe göre konargöçer Kazaklar kendilerini ormanlarda yaşayan Ruslardan ve şehirler yaşayan ve ticaretle uğraşan Sartlardan üstün görmekteydiler. Abay’ın dönemine gelindiğinde bu üstünlük siyasal, askeri, teknolojik ve kültürel açıdan kaybedilmiştir. Kahramanlık destanlarının gerçek hayatta artık karşılığı yoktu. Abay’a göre Kazaklar da diğer halklar gibi artık Avrupalıların eline geçen “medeniyet, bilim ve eğitim” peşinden gitmeliydiler. Özet olarak, Abay Kazakların yeni dönemde yeni düzene ayak uydurmanın yollarını göstermekteydi.


Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta

Kazak Milli Şuuru

Abay’ın Kazaklar arasında tanınır olmasının diğer bir sebebi de 20. yüzyılın başında ortaya çıkan aydınların onu kendilerinin “büyük üstadı” olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Ahmet Baytursınulı, Alihan Bökeyhan ve Mirjaqıp Dulat’ın başını çektiği Alaş aydınları bu dönemde Kazak ulusunu inşa sürecini gerçekleştirdiler. Bu süreçte Abay önemli bir referans olarak karşımıza çıkmaktadır.

1905 yılında Rusya’da yaşanan Devrim, ülkenin demokratikleşmesine yol açtı. Bu süreç kabaca 1917 Bolşevik Devrimi’ne kadar devam etti. Bu zaman zarfında Rusya Parlamentosu “Duma” açıldı ve basın yayın konusunda da özgürlükler kapsamı genişletildi. Bu süreçte Alaş aydınları Kazak kimliğini güçlendirme faaliyetlerini başlattılar. Bunun sebebi Kazaklar, daha doğrusu bozkırdaki Türkler boy teşkilatı çerçevesinde yaşamışlardır. Diğer bir ifadeyle, boy (el/il) kimliği her zaman ağır basmaktaydı. Örneğin, Abay Kazakların Arğın eli Tobıqtı boyuna mensuptu.

Bu doğrultuda Kazak aydınları “Qazaq” ve “Ayqap” gazete ve dergilerini çıkartmaya başladılar. Bu yayınlar ve özellikle “Qazaq” gazetesi Kazak ulusal kimliğinin güçlenmesi için çalışmaktaydı. Ulusal kimlik inşa sürecinde doğal olarak dil konusu sorunu ortaya çıktı. Kazakların yaygın yazı dili bulunmamaktaydı. Devlet seviyesinde Türk Dünyasının doğusunda ortak olarak Çağatay Türkçesi kullanılmaktaydı. Kazak okuryazar bilen kesim köy mollalarından eğitim görmekteydi. Daha derin eğitim için Maveraünnehir bölgesindeki medreselerde okumaktaydılar. Daha sonra bu eğitim kurumlarının yanına Tatar mollaların açtığı medreseler katıldı.

Medrese eğitimini gören Kazak aydınları ağırlıklı olarak Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmaktaydılar. Bundan ötürü sıradan halkın aydınların dillerini anlaması zordu. Zaten Kazaklar bu tür konuşmaya “Lugatlı/Ulağattı konuşma” derler. Kazak aydınlarının Kazak milli şuurunu oluşturma girişiminde dilin anlaşılır olması önemli idi. Böylece modern Kazak dili inşa süreci başlamış oldu.

Bu çerçevede Abay’ın kullandığı dil anlaşılır dil idi. En önemlisi, Abay eserlerinde “Kazak” kimliği vurgusunu yapmaktaydı. Özellikle, onun şiirlerinde dili ustaca kullanması modern edebi Kazak dilinin oluşmasına giden yolda önemli bir aşama olarak değerlendirilmekteydi. Kazak aydınlarından hepsi Abay’dan etkilenmiş ve onu örnek almaktaydılar. Bu bağlamda Ahmet Baytursunulı’nın 1913 yılında “Qazaq” gazetesinde yayınladığı “Kazakların başat şairi” başlıklı yazısı Abay’ın daha da tanınmasına sebep oldu. Makalede Baytursunulı “Daha önce veya sonra Kazaklar Abay gibi şair görmemiştir” diye yazmaktadır. Aynı şekilde Alihan Bökeyhan’ın da Abay hakkında yazıları bulunmaktadır.         

Böylece Kazak ulusal kimliğini inşa eden aydınlar Kazak kimliği ile Abay’ı birbirine bağlamış oldu. Bu aşamadan sonra Kazak denilince akla Abay ve Abay denilince de akla Kazak gelmektedir. Bugün bile bu gerçek değişmiş değildir.

Sovyet Dönemi ve “Abay Yolu” Romanı

1922 yılında Sovyet Birliği’nin kurulmasıyla Kazakistan bu birliğin bir parçası haline geldi. Bu dönemde Kazaklar Sovyet Birliği’ndeki en kalabalık nüfusa sahipti. Kıyaslayacak olursak, Osmanlı devletinde bu dönem yaklaşık 8 milyon insan varken, Sovyet Birliği’ndeki sadece Kazakların sayısı 6 milyondu. Bu nüfus Sovyet rejimi için ciddi bir tehditti. Dolayısıyla, 1931-32 yıllarda göçebe Kazakları yerleşik düzene geçirme bahanesiyle 3 milyonu aşkın insan açlıkla kasten öldürüldü. 1937-38 yıllarda ise milliyetçi Alaş aydınları yok etme politikası başlatıldı ve bir nesil aydın katledildi. Akabinde başlayan İkinci Dünya Savaşı Kazakların nüfusunu daha da azaltırken, rejimin asimilasyon politikası Kazak kimliğini yok olma eşiğine getirdi.

Bu dönemde Kazakların dilini, kültürünü, dünya algısını kısaca yüzyıllar boyunca oluşturduğu medeniyetin kayıtlara alınması gerekmekteydi. Bu kayıtlar bir ihtimal gelecekte mangyrtlaşan Kazakların yeniden kendi köklerini keşfetmesi için önemli görev üstlenecekti. Ne var ki, geçmişi yüceltmek Komünizm ideolojisine ters düşmekteydi. Bu açmazı aşmak ve Kazak kimliğini korumak amacıyla yazar Muhtar Awezov 1946 yılında “Abay Yolu” romanını yazdı. Eserin rejim sansürünü aşması ve yayınlanması için Awezov Abay’ı yenilikçi olarak överken, onun babası Kunanbay’ı gericiliğin sembolü olarak yermektedir.

Hâlbuki Abay’ı yetiştiren Kunanbay’dır. Kunanbay olmazsa zaten Abay da olmaz. Kaldı ki Kunanbay döneminin en etkili şahsiyetlerinden biridir. Çarlık Rusya döneminde önemli mevkilerde bulunan Kunanbay, hayatının sonuna doğru Hacca gitmiş ve hatta Mekke’de Kazak hacılar için konaklama yeri de inşa ettirmiştir. Hacdan dönüşünde Kazakların kendi kimliklerini korumaları için İslam’ın önemini anlamış ve bugünkü Türkistan civarından Kazakların Hoca adını verdiği insanları bozkırdaki Kazak obalarına yerleştirmiştir. Abay Yolu eserinin yazarı Muhtar Awezov da o dönemde Kunanbay’ın getirdiği Hocaların torunudur.

Awezov her ne kadar romanda Kunanbay’ı kötü bir insan olarak tanımlasa da sonuç itibarıyla eser Kazak medeniyetinin ansiklopedisi şeklinde yazılmıştır. Bozkırdaki geleneksel hayatı anlamak isteyen herkes bu eseri okumalıdır. Muhtar Awezov’un bu eseri yazarak Kazak medeniyetini kayıt altına almayı başardığını söyleyebiliriz. Esasen Awezov Abay’ı tanıtarak Kazakları da dünyaya tanıtmış oldu.

Sonuç

Sonuç olarak Abay’ın Kazak toplumundaki yeri çok önemlidir. Onun eserleri Kazakistan’da en çok okunan eserler arasındadır. Onun “Közümnin qarası” şarkısını bilmeyen Kazak yoktur. Hatta bir ara milli marş olmaya da sunulmuştur. Abay ismi büyük düşünürün gerçek ismi İbrahim’in kısaltılmış halidir. Buna rağmen bu ismin Kazaklar arasında çok konulan isimlerin biri olduğu görülmektedir. Muhtar Awezov’un “Abay Yolu” romanının gelinlerin çeyizine konulması gelenek haline gelmiştir.

Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşması ve din konusunun gündeme gelmesi ile ve özellikle Arap Dünyasından Kazak toplumuna güçlü bir şekilde sirayet eden Vahhabilik ve Selefiliğin yayılmasıyla beraber Abay’ın İslam dini konusundaki eserleri de ilgi çekmektedir. Bu çerçevede Abay’ın dış görünüşe yani fıkıh ve şeriata değil, iman hakikatlerine ve ahlaka yani içsel gelişmeye daha çok önem verdiği Türk-İslam anlayışını yeniden canlandırmak için önemli bir veri olduğu vurgulanmalıdır.

Sayın Dr. Dinmuhammed Ametbek'e katılımlarından dolayı İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz tarafından bir “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar

Etkinliğin ikinci yarısını oluşturan şiir dinletisi İLESAM Yönetim Kurulu Üyesi Durak Turan Düz tarafından gerçekleştirildi.

Ahmet Hoşnut, Talat Gençosmanoğlu, Ahmet Dulkadiroğlu, Mahir Ünat, Niyazi Bali, Aşık Celal Tamtürk, Ali Haydar Çetin, Cesurhan Taş, İbrahim Bekler, Songül Dündar, İbrahim Yaman, Süleyman Altuntaş, Bekir Aksoy, Tuncer Ulusoy, Erdoğan Pamuk, Osman Özdemir, Baki Kılıçaslan, Hüsnü Ekizceli, Hayrettin Gültekin, Nurettin Gür Ozanoğlu, İbrahim Yaman, Kemal Aslan, Ozan Sevdai, Semra Aydoğan, Ayşe Aydoğan, Murat Duman, Nil Sungur, Necati Aslan, Merve Çim ve Aşık Selahattin Çoban'da etkinliğe katılan isimler arasındaydı.

Fotoğraf açıklaması yok.

TÜRKİYE İLİM ve EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
İLESAM GENEL MERKEZİ

Adres: İzmir 1. Cadde No: 33/16 Aydın Apartmanı, Kat:4 Kızılay / ANKARA 

Tel: 0312 419 49 38  / Fax: 0312 419 49 39

Web:  www.ilesam.org.tr

E- Posta : ilesam@ilesam.org.tr



 Okunma Sayısı : 1022         16 Aralık 2019