Mehmet Nuri PARMAKSIZ
Şair - Yazar - İLESAM Genel Başkanı
1
2
Start
Stop
ANA SAYFA
HAKKIMDA
ÖZGEÇMİŞ
BIOGRAPHY
ESERLERİ
KİTAPLAR
Dinle Kuşların Sesini
Türk Birliğinin Mümkün Yolları
Karanlıkta Bir Işık (A Light in the Darkness)
Şiir-Kültür ve Edebiyata Dâir Denemeler
Süveyda'ya Mektuplar
Kelebek Ömrü
Mahşerin Esrarı
Mahşerin Galibi
Sükûtun Kalbinde
Aşkın Kıyametinde...
Hasretin Narında...
Bencileyin Sözler
Bencileyin Sözler II
Türk Edebiyatında Ağıt Yakma Geleneği
Mahşere Dek
Hasretin Gizi
Hasret, Aşk ve Sükût
Güzide Taranoğlu'nun Yayımlanmamış Mektupları
Gülpınar Dergisi (İnceleme-İndeks)
Eşqde Mecnun Ağlı
Türkiye'de ve Dünyada Telif Hakları
Mogan Şiir Akşamları 2008
Mogan Şiir Akşamları
Anne Konulu Şiirlerden Şeçmeler
ETKİNLİKLER
E-KARTLAR
MEDYA
RESİM GALERİSİ
VİDEO GALERİSİ
İLETİŞİM
Kızılderili ve Türk Dillerinde Kullanılan Ortak Kelimeler
/
BİRİKİM AĞACI
Kızılderili ve Türk Dillerinde Kullanılan Ortak Kelimeler
“Toplam 600 lehçeden oluşan Kızılderili lehçelerinin ortak büyük kütlesi Atabaşkan Kızılderililerinin dilidir. Bu dil Altay dillerindendir. Bu dil diğer dillerin ortak buluşma noktası niteliğindedir. Bazı örnekler:
Yatkı : Ev, yatılan yer
Dodohişça : Dudak
Lı-ık : Vatan, ili
Tamazkal : Hamam, temiz kal
T-sün : Uzun
Hogan : Ker*** ev, Hopan
Missigi : Mısır
Tepek : Tepe
Hu : Selam
Tete : Dede
Türe : Türe, Töre
Atış-ka : Ateş
Yanunda : Yanında
Aş-köz : Yemek
Tapa : Tuba
Yu : Su, yu-mak, yıkamak
İldiş : Dişleme
Şimdilik Sonuç:
Türk tarihi açısından daha işin başında bulunmaktayız. Eğer, rahmetli Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumlar kuruluş amacı doğrultusunda çalışmalarını bu güne kadar sürdürebilmiş olsalardı, şimdilerde yolun başında değil, belki ortalarında olurduk. Bugün de çok geç kalmış sayılmayız. Sadece kendi gerçek izlerimize ulaşmak için çaba göstermemiz gerekiyor. Bunu başarabilmenin birinci şartı da, dünyaya, insanlara ve olaylara Türk gözüyle bakmaktır. Başkaları tarafından bize verilen gözlüklerle dünyaya, insanlara ve olaylara bakarsak gerçekleri göremeyiz. Bir düşünsenize, “atlı kültür, atlı kültür” diye dayatılan şey sonunda Türklerin bütün hayatı imiş gibi konuşulmaya başlandı. Tamam atı biz ehlileştirdik, atlı bir hayatla iç içeyiz, savaşta ve barışta at binmede üstümüze yok. Ama insaf yani, hepsi bu kadar mı?
Bu sakat mantığa göre şimdi;
-Orhun abidelerini atalarımız at sırtında mı yazdı?
-Ya da bir ara dinlenmek için mola verilen su başında taşları görünce, dayanamayıp kılıçlarının burnuyla çentikler atarak mı yazdılar?
-Altın elbiseli adam adı verilen muhteşem altın zırhı (ki dünyada bir eşine, benzerine rastlanmadı bu güne kadar) at sırtında uzun bir yola giderken mi yaptılar?
-Bir vuruşta bir atı ikiye bölen, çifte su verilmiş o dehşetli Türk kılıçlarını at sırtına örs koyup da yollarda mı yaptılar? O çeliği at sırtında mı geliştirdiler?
-Pazırık kurganından çıkan o harika Türk halısını, atların arasına ip gerip, boşluğa tezgah kurarak mı dokudu Türk kızları?
-Kurdukları sayısı belirsiz Türk devletlerinde kullandıkları ve bizim yeni yeni tanıştığımız Türk altın ve gümüş sikkelerini darphane yerine, kayalık bir zeminde giderken, atların ayakları altına attıkları altın ve gümüş parçalarını at nallarıyla ezerek mi kestiler? Para kestikleri kalıpları da at sırtında çakı ile mi oydular?
-Tanrı dağlarından Turfan’a kadar, çölün altında bir ağ gibi örülen ve uzunluğu beş bin metreyi, derinliği yer yer yüz on metreyi bulan su kanallarını köstebeklere mi kazdırdılar? Hem at sırtında yaşayan insanların bu kadar uzaktaki suyu getirmek için kanala, tünele ne ihtiyacı var? Gider atlarını orada sular gelirlerdi. Öyle değil mi?
-Başka hiçbir yere bakmaya gerek yok. Tek başına Tac Mahal’i niçin yaptılar acaba? Atlarıyla sadece oradan geçiyorlardı nasıl olsa! Yoksa kendileri yapmadı, yaptırmadı da bir talan sırasında Çin’den ganimet olarak alıp at sırtında oraya mı taşıdılar?
-Hindistan’ı, Güney Azerbaycan’ı (İran’ı), bütün Asya’yı süsleyen Turkuaz kubbeleri, muhteşem mabetleri, kılıçlarıyla atların sırtında ayağa kalkıp gökten mi indirdiler?
-Nankör Arap zihniyetinin yıktığı Beytullah bekçisi, kartal yuvası Ecyad kalesini bedeviler mi yapmıştı oraya?
-Farabi, İbni Sina, Ali Kuşçu, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Biruni ve binlerce Türk dehası ve dahisi, bütün eserlerini ve araştırmalarını atlı gece yürüyüşlerinde oluşan sessizlikten yararlanarak mı yazdılar?
Bu soruları sayfalar dolusu, ciltler dolusu sormak mümkündür. Burada sorulan ve sorulabilecek her soru, Türk milletinin bütün tarihini at sırtına bağla*****, atalarımızı çapulla, talanla geçinen, yerleşik bir medeniyetleri olmayan ilkel bir topluluk seviyesinde göstermeye çalışanlara vurulan bir tokattır.
Bu tokadı hak edenler, sadece kendi ulusal çıkarları gereği Türk Milletini aşağılamayı kendine meslek edinen yabancılar değildir. Aynı zamanda yıllar boyu, kendi nesline, kendi milletini küçük göstermek için çaba sarf eden, küçük beyinlilerdir. Bunların adları ne olursa olsun, sonuç değişmez. O kuru mantıkları ile tuttukları yol Türk Milletine hizmet etmemiştir, etmemektedir. Tarihçilik, engin ve dehşetli bir uzak görüşlülükle M.Ö. 12.000-60.000 yılları arasından başla***** tarihte Türk izleri aramaktır. Türk tarihini Malazgirt zaferinden başlatanlar, tekrar Malazgirt önlerine geldiklerinde, (Gidişat oraya doğrudur) buharlaşır giderler. Kısacası, Türk kültürü atlı bir kültürdür. At, Türkün hayatında önemli bir yere sahiptir. Ama Türklerin medeniyetlerini atla sınırlamak çok büyük bir haksızlıktır.
http://www.dostlaryeri.com/forum/showthread.php?s=4f1113ea5693f648471481ec1898f05f&t=10295
Okunma Sayısı :
6906
24 Haziran 2008